Chaplin Benzerleri Yarışmasında ikinci olan adam benim



"Charlie Chaplin benzerleri yarışmasında Charlie Chaplin'in üçüncü olduğu ne kadar gerçekse, bu hikaye de o kadar gerçek."


  Benim burada ne işim var lan. Birkaç densizin gazına geldim ve kendimi bir anda bu yarışma kulisinde buldum. “Oğlum sen yaparsın matrak adamsın. Nihat Doğan, Fatih Terim estiriyorsun.”diye gaza getirildiğim çok netti. Tamam, abi şimdi ses taklidi eyvallah da Chaplin taklidi nasıl yapılırdı. Görselliğe dayalı bir şey adeta. Ben de normal şartlarda görsellik yok. 1.80 boy, 95 kilo, gözlüklü, top sakallı Şarlo mu olur. Zaten kostüm de uyduramadım ortaokuldan kalma okul ceketinin altına kot pantolon giydim, elime de katlanabilir şemsilerden alıp çıktım. Ayaklarda da New Balance vardı. Şarlo New Balance giyer mi demeyin dostlar. Vallahi rahat ayakkabı o dönemde giymediyse kendi kaybeder. Gördüğünüz üzere Şarlo’yu pek andırmayan bir tiptim. Yanından bile geçmezdim. Hani İlyas Salman’la Jennifer Lopez birbirlerine ne derece benziyorsa aynı o derecedeydi benzerliğimiz. Tüm bunları bildiğim halde arkadaşların gazına gelip yarışmaya atmıştım kendimi. Onlar da gaza gelip pankart falan hazırlamışlardı renkli kartonlara markörlü kalemle. Onların yüzünü kara çıkarmamalıydım.

  Bütün marifetlerimi göstermek için sahneye çıktığımda ceket arkadan kastığı için pek rahat edemedim. Fakat juri üyeleri beni beğendiklerini söylediler. “Kafanda niye şapka yok?” dediler. Kıvarak bi cevapla “Şapkasını unutmuş Chaplin’i canlandırdım.”dedim. Kadın juri çok güldü. “Bıyığın uzun, top sakal var” dediler.”Tıraş olmayı unutmuş Şarlo bu” dedim. Kadın juri üyesi resmen yarıldı. Zor tuttular. Gaza gelip belki yürür giderim diye Nihat Doğan taklidi yaptım.” Bi daha, bi daha” naraları yükseldi. En sağdaki juri üyesi “Arkanda bir iki kişi olsa iyidi” dedi. Bozmadım.
  
  Hala heyecanla bekliyordum. Sonuçlar açıklandı. Listede ikinci sırada gördüm kendimi. Yorumumu kattığım Şarlo karakteri epey cezbetmişti onları sanırım. Bi ara niye birinci olmadım acaba birincilik benim hakkımdı diye düşündüm. Saçmalamamam gerektiği geldi aklıma. İkinci olduk diye fair-play ruhu elden bırakmamak lazımdı. Diğer derece alanları tebrik etmeliydim.  Birinci olanı tebrik ettim. Tokalaştık, tanıştık. Adı Adolf, görseniz öyle tatlı bi adam ki. Bi gün beni Almanya’ya davet etti. “Gelirim abi ayıpsın.”dedim. Yaşam alanı yapacakmış kendine. “Yakışır.”dedim. Ben de onu Beşiktaş’a davet ettim. “Yahudi var mı oralarda?” diye sordu. “Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.”dedim. Güldü. Ağzı sulanmıştı belli.

  Gözlerim üçüncü olan yarışmacıyı aradı. Üçüncü olanı bi türlü bulamadım. Zaten önümdeki adamların hepsi birbirine benziyordu. Bir sürü nokta bıyıklı adam birbirleriyle konuşup sigara içiyordu. İleride ses sisteminin üstüne oturmuş bi Şarlo ağlıyordu. Yanına oturdum. Öyle içten ağlıyordu ki dayanamadım ben de ağlayacaktım. Hani sanki ikinci öğretimdi ve harç yatırıyordu bi de evi uzakta çok geç eve varıyor havası vardı. Yok lan bu üçüncü olan Şarlo’ydu. Bıyığından tanımıştım. Gerçi herkesin bıyığı aynıydı da bu adam üçüncü olandı. Eminim. “Noldu abi sorun ne?” dedim. Sustu. Cevap vermedi. Belli ki çok büyük umutlarla gelmişti. “Boşver abi seneye bi daha girersin. Nolcak.”dedim. Kafasını kaldırıp bana öyle bi baktı ki… Ben bu bakışı bi yerden hatırlıyordum. Modern Zamanlar 54.sahne. Evet lan bu gerçek Chaplin’di. “Abi sen gerçek Chaplin misin?” dedim. Ne sandım gülüm dercesine baktı, yine bi şey söylemedi. Bakıştan değil de hiç konuşmamasından anladım ki bu adam gerçek Chaplin’di. “Abi sana haksızlık yapılmış resmen” dedim. Arabesk türkücülerin kliplerindeki gibi kafasını salladı. Bu haksızlık karşısında bir şeyler yapmam gerekiyordu. Hemen yarışma jurisini buldum. Juri başkanıyla konuştum.  “Böyle böyle”dedim. Böyle böyle demedim tabi ki düzgünce anlattım olayı. “Acun abi gerçek Chaplin’i üçüncü yapmışsınız. Adam içerde ağlıyor.”dedim. “Burası show dünyası Ozan’ım. Böyle bi dünyaya var mısın? Yok musun?” dedi. Beklemediğim bu paradoksal soru karşısında cevapsız kalmıştım. Hemen Charlie abinin yanına gittim. “Yürü abi gidiyoruz buralardan” dedim. Yine hiçbir şey demedi. Sinirlendim. Bir anda gözüm döndü. Omuzlarından tutup salladım. “Kendine gel. Hakkını savun. Susma sustukça sıra sana gelecek. Bi şey söyle lan bi şey söyle bi kelime et” derken ağlayan gözlerini görünce bir anda kendime geldim. Ceketinin buruşmuş yerlerini düzeltip af diledim.

   Beşiktaş sahile götürdüm, bir çay ısmarladım. Yanında çiğdem de aldık. “Biz İzmirliler çekirdeğe çiğdem deriz abi” diye açıkladım. Chaplin anladığım kadarıyla çekirdeğe de bir şey demiyordu. Adam put gibi arkadaş. Ağzını bile açmıyor. Konuşmaya gerek bile duymuyor. Bu duruşu onu tam bir cool yapıyordu. Bir ara “Evlenilir bunla ha” diye düşünmedim değil.  Tekrar suratına baktım hala ağlıyordu. Dünyayı güldüren bir adamın yanımda ağladığına şahit olmuştum. Anlatsam kimse inanmazdı. Gülsün diye Nihat Doğan taklidi yaptım. Gülmedi. Anlamamıştır diye Fatih Terim’in İngilizce konuşmasını yaptım. Bunu kesin anlamış olmalıydı. Yine de gülmedi. Demek ki espri anlayışlarımız tutmuyordu. Tam Metin Akpınar taklidine girecektim ki beni susturdu. Bir şeyler söyleyecek sandım. Şapkasını çıkardı, elime verdi. Şaşkınlıkla izledim. Bıyığını dudağının üstünden söküp şapkanın içerisine koydu. Bıyıksız Chaplin bir anda daha komik geldi bana ama gülmedim. Kafasında saç sandığım peruğu özenle çıkarıp onu da bıyığın yanına, şapkanın içine koydu. Karşımda sarışın bir Chaplin duruyordu. Sanırım artık Chaplin demeye bin şahit lazımdı ve bu saatte o kadar adamı toplayamazdık. Dudaklarını ıslattı. Sanırım ilk defa konuşacaktı. Sesini kontrol etti. Ve dedi ki:

“İnsan bu hayatta kendisi bile olamıyorsa, hiçbir şey olamaz.”

  Sıradaki çayları o ısmarladı. Parasını o verdi ama ben aldım. Çünkü Charlie abiyi anlamıyorlardı. Onu bir tek ben anlıyordum. Sabaha kadar oturup çay sigara yaptık. Hiç konuşmadık. Anlaştık.

os-man

2 yorum: